Söyleşen:
Birce Yazıcı
“Hayatımızı
kolaylaştırmak amacıyla kullanımımıza sunuldukları halde yaşamlarımızı ele
geçirmeye başlayan teknolojilerden başımızı kaldırıp gökyüzüne bakmayı
hatırlatmak istiyorum.”
- Kısaca
kendinizden ve kitabınızdan bahseder misiniz?
1983 Eskişehir doğumluyum. Bütün öğrenim hayatımı
Eskişehir’de geçirdim, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Elektrik-Elektronik
Mühendisliği bölümünden 2007 yılında mezun oldum. Evliyim, bir oğlum var.
Yazmaya 2006 yılında başladıysam da ilk kitabım Düş
Cambazı 2016 yılında çıktı. İkinci kitabım Dost A.Ş. ise 2018 yılında Karakum
Yayınevi sayesinde okurlarla buluştu. Dost A.Ş., müşterilerine ‘en iyi dost
tecrübesi’ sunan bir şirketin ve şirketin sahibi Murat isimli gencin başından
geçenleri anlatıyor.
- Çalışmanızda
neyi amaçladınız?
Hayatımızı kolaylaştırmak amacıyla kullanımımıza
sunuldukları halde yaşamlarımızı ele geçirmeye başlayan teknolojilerden
başımızı kaldırıp gökyüzüne bakmayı hatırlatmak istiyorum. Teknolojinin bizi
değil, bizim teknolojiyi kullanmamız gerekiyor. Fazla sosyal olmaya çalışırken
fazla yalnız kalmış, her yerde olmaya çalışırken hiçbir yerde olamamış
durumdayız. ‘Ne kadar güzel yaşadığımızı’ ispat etmeye çalışmak yerine
yaşadığımızı hatırlamamız gerekiyor. Bu düşünce etrafında temellenen,
koşuşturmalı iki farklı hikâyeyi bir arada anlatmaya çalışıyorum.
- Yazarlığınızı yönlendiren, eserlerinize yön veren
siyasi, sanatsal ya da ahlaki idealleriniz var mı? Bu anlamda sizi
çalışmalarınızda motive eden nedir?
Yazarlar çoğu
zaman bir soruyu cevaplamak yerine, sordukları soruya okuyucunun da eşlik
etmesini ve cevabı birlikte aramayı isterler. Sanırım ben de kendi fikrimi
anlatmaktan ziyade, cevabını merak ettiğim sorular konusunda okuyucu
kalabalığına sığınmak istiyorum. Kitaplarımda kabul ettirmek istediğim fikirler
yerine anlatmak istediğim hikâyeler var; bu yüzden kendi politik görüşüm olsa
da eserlerimde bahsetmekten kaçınırım.
Beni yazmaya
iten tek güdü anlatmaya değer bir hikâyem olmasıdır. Okuyucuyu düşünmeye, merak
etmeye, hayal kurmaya ve hissetmeye değer her çeşit duyguyu hissetmeye iten bir
şeylerim varsa anlatmak isterim. Aynı hisleri yeterince çok kişi paylaştığında,
olaylar gittikçe gerçek görünür. Aynı, yüzlerce yıl önce sönmüş bir yıldızın,
birileri onun yüzlerce yıl önce saçtığı ışıklara baktıkça var olmaya devam
etmesi gibi.
-Eserinizi vücuda getirirken hassasiyet gösterdiğiniz
hususlar nelerdir? Bilhassa dikkat ettiğiniz neydi?
Okuyucuya
baskı yapmaktan kaçınırım. Onun benim gibi düşünmesini, beni kılavuz kabul
etmesini istemem; beni dinlemesini ve bana eşlik etmesini isterim. Söylemiş
olduğum gibi; ben yalnızca hikâyemi anlatmak derdindeyim. Bu yüzden
romanlarımda kahraman yoktur. Herkes kendi hikâyesinin kahramanı olduğunu
düşünür; herkesin eylemlerinde sebepleri veya mazeretleri bulunur. Herkes
kendini kötülerle dolu bir dünyanın içine doğmuş saf iyiliğin temsilcisi olarak
görmeye çalışır. İyiliklerimiz veya fedakârlıklarımız
için sebeplerimiz, kötülüklerimiz veya başarısızlıklarımız için mazeretlerimiz
vardır her zaman. Anlattığım hikâyelerde de iyi-kötü ayrımı yapmamaya ya da bu
seçimi okuyucuya bırakmaya çalışırım.
Bir yapı
olarak düşünüldüğünde ise ‘eserim’ demeye cüret edebileceğim her türlü yazılar
bütünü için en çok önemsediğim konu kurgudur. Olayların içlerindeki ufacık
ayrıntıların düzensizliği; bir karakterin zorlukla fark edilecek bir göz
seğirmesinin, söylenen bir kelimenin yaşadığı bir anlık gecikmenin boşlukta
kalması, hatta bir başka olayla çelişmesi, benim gözümde bütün yapının çökmesi
anlamına gelir. Bunun olmaması için büyük çaba sarf ederim.
- Eser verdiğiniz alanda karşılaştığınız sorunlar veya
eksiklikler nelerdi? Sizin çalışmanız bu sorunların çözümünde veya
eksikliklerin giderilmesinde katkı sunabildi mi?
Bugüne
kadar yayımlanmış iki romanımda da çoğu karakterin henüz etraflıca bilmediğim
özellikleri vardı. Bir karakterim tıbbi görüntüleme cihazlarıyla çalışıyordu;
bir başkası plak uzmanıydı. Bu yüzden, karakterlerin inşası boyunca bolca tıp
ve yakın tarih çalışmak zorunda kaldım. Bu, roman yazarının göğüslemesi gereken
bir sosyal yüktür; kendi zihninde yarattığı karakterlerin yaratıcılarından
bağımsız olarak edindikleri özellikleri öğrenmesi, anlamaya çalışması gerekir.
Okuduğunuz romanlardaki karakterlerle ilk tanışan kişi romanın yazarıdır:
Onları size iyi anlatabilmek için her biriyle tek tek tanışmalı, zihninin
içinde inşa ettiği odalarda, parklarda ve ıssız adalarda onlarla zaman
geçirmeli, her birini iyi tanımalıdır.
- Kitabınız yayımlamadan önceki emek sürecinden
bizlere bahseder misiniz?
Dost A.Ş.,
bir sohbet sırasında zihnimde beliren bir merak olarak doğdu. Tahmin ediyorum
ki herkes hayatının bir noktasında böyle bir şirketle tanışmak istemiş, böyle
bir şirkete ihtiyaç duymuştur. Zihnimdeki şirketin içine girip çıkanları
izlerken birçok hikâye gördüm; anlatmaya değer bulduğum hikâyeleri de aktarmaya
çalıştım.
Elimde
güzel bir hikâye olduğunda, onu bir mühendislik projesi olarak ele almaya
çalışırım. Önce akış diyagramını oluşturur, ana olayları bir iskelet gibi
kullanırım. Giriş-çıkışları sağlayacak karakterleri inşa eder ve onların
tabiatlarına uygun olayların gelişmesini beklerim. Olaylar zihnimde oluştukça
-ki benim tecrübemde bu planlı değil kendi tabiatına sahip bir süreçtir- onları
birbirleriyle uyum içerisinde çalışacak bir kurguya oturtmam gerekir. Bir
mühendis olarak benim işim bu düzeneğin kusursuz çalışmasını sağlamaktır. Bir
yazar olarak ise olayların bir bütün halinde bir makineyi değil birilerinin
hayatından kesitleri andırıyor olmasını sağlamam gerekir.
İlk
çalışmam bitip birkaç defa gözden geçirme yaptıktan sonra, elimdeki metni ‘beta
sürüme’ ulaşmış bir yazılım gibi ele alıp ‘beta test’ sürecine girerim: Çeşitli
okur topluluklarını temsil ettiğini düşündüğüm okur dostlarıma kitabın
çoğunlukla tamamlanmış hâlini gönderir, görüşlerini isterim. İçinde her yaş ve
meslek grubundan, farklı okuma alışkanlıklarına sahip çok sayıda okuru
barındıran bu topluluktan gelen görüşler doğrultusunda ‘hataları ayıklar’,
‘iyileştirmeler yaparım’. Beta test süreci kitaba ve test ekibinin durumuna
göre çoğunlukla birkaç hafta ile birkaç ay arasında zaman alır. Bu süreç benim
de metinden uzaklaşıp geri döndüğümde kitabımı bir okur gözüyle
değerlendirebilmemi sağlar. Sonuçta, yayınevime önce kendimin, sonra birkaç
düzine okurun elinden geçip olgunlaşmış bir metin sunmuş olurum.
- Yazar olarak, Karakum Yayınevi ile çalışmaya nasıl
karar verdiniz?
Karakum
Yayınevi, birlikte çalıştıkları yazara saygı gösteren bir yayıncı. Ticari
kaygılarla esere müdahale etmekten kaçınan, yazara her konuda destek olan bir
ekibe ve anlayışa sahipler. Yayınevi sahibi Haydar Barış bir akşam beni arayıp,
Dost A.Ş. eserimle ilgilendiklerini ve edebi düzeltmeler haricinde herhangi bir
değişiklik olmaksızın basmak istediklerini söylediğinde, hâlihazırda birkaç
kitaplarını okumuş ve yaklaşımlarını takdir eder durumdaydım. Bu yüzden,
birlikte çalışma tekliflerini kabul etmem uzun sürmedi.
- Bir yazar olarak yayınevi seçiminin çalışmanıza ne
şekilde katkı sağladığını düşünüyorsunuz?
Matbaacılıktan
öteye geçebilmiş her yayınevinin belli bir çizgisi ve bu çizgiyi takip eden bir
okur kitlesi vardır; bu okur kitlesi yayınevinin çıkaracağı kitaplara karşı
belli bir beklentiyle yaklaşmanın hakkı olduğunu düşünür. Örneğin, yalnızca
Alman filozofların kitaplarını çeviren bir yayınevinin ana dili İtalyanca olan
çevirmenlerle çalışmaya başlamasını veya bir anda Rus mutfağının inceliklerini
anlatan bir kitapla çıkagelmesini beklemezsiniz. Karakum Yayınları da
çoğunlukla Türk tarihi üzerine çalışan, bunun yanında az sayıda kurgusal veya
edebi yönü ağır basan romanlar da çıkaran bir yayınevi. Bu konuda kendi
eserimin yayınevi tarafından seçilmiş olması beni mutlu etti. Çünkü her eseri
basan türde bir yayınevi olmadığı gibi, benim türümde diyeyim, kendi
beğenilerini tatmin eden sınırlı sayıda kitabı basan bir ekibin seçimi olmak
bana kendimi işe yarar hissettirdi. Basım sürecinde metne saygılarını her
fırsatta gösteren editörlerden bana neredeyse hiçbir iş bırakmayan grafik
tasarımcılara kadar herkesin bu kitaplarda payı var. Bu yüzden, elinde iyi bir
metin olduğuna inanan yazar adaylarına da eserlerini, kendileri okuru olmak
isteyecekleri yayınevlerine sunmalarının daha olumlu sonuçlara zemin
hazırlayacağı inancındayım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder