Monty'nin Kripto Sayısı - İsmail Biçer


Eminim, elindeki koyuna karşılık gümüş bir sikke teklif edildiğini gören Lidyalı çoban şöyle demiştir: “Bunun bir karşılığı yok. Bana herkesin kabul ettiği bir ticaret eşyası ile gel.”


Aşağı yukarı aynı cümleyi, iki bin yıl kadar önce Denarius sikkesi ile tanışan bir Arap’tan da duyabilirdiniz. Bir benzerini sekiz yüz yıl önce ilk kâğıt parayla karşılaşan Çinli kabzımaldan, ya da 2002’de sattığı bir mala karşılık Mark yerine Euro ödemesiyle karşılaşan Alman esnafın da benzer tepki vermesi beklenirdi.

Bu eski tüccarların hepsinin, karşılaştıkları yeni ödeme yöntemleri karşısında şüpheci davranmakta haklı oldukları su götürmez bir gerçek. Çünkü tarih boyunca ödeme yöntemlerinin değişmesi oldukça seyrek yaşanmıştır. Ve bu çok seyrek değişimlerin yanında, onlardan binlerce kez daha fazla sayıda dolandırıcılık yapılmıştır. En başta Lidyalı çobanın gümüş sikkeye gözlerini kısarak bakmasının sebebi, daha önce sivri zekalı birkaç Kilikyalıyla karşılaşması ve Kilikyalıların, ellerindeki çürük elmaları gösterip, ‘Artık ticaret bunlarla yapılıyor, bir koyun bir elma ediyor,’ demesi olabilir. Her dönemde, yeni bir para birimi icat edildiğini iddia ederek bir yığın saf insanı dolandıran insanlar çıkmıştır. Çünkü paralar ve ödeme şekilleri değişebilir ama insanlar değişmez.


Bu kadarcık tarih bilgisine sahip olmanız, 2013’te kemik gözlüklü bir genç karşınıza geçip, ‘Sana ödemeni kripto parayla yapacağım,’ dediğinde ona gözlerinizi kısıp bakmanız için yeterli olsa gerek. Ah, kripto paralar… Onunla ilgili kapılan büyük kavramsal tartışmaları hatırlıyor musunuz? Ya da kripto paraların altyapısını oluşturan blokzincir sisteminin potansiyel kullanım alanlarını? Ya da, sadece birkaç ana kripto paranın sayısal altyapısını sağlayan sunucu sistemlerinin, çoğu ülkeden daha fazla enerji harcadığını? Getirdiği yenilikleri, kolaylıklarını, zorluklarını? Hayır, hiçbirini hatırlamadığınızdan eminim. Ama herkesin hatırladığı zenginlik hikâyeleri vardır. ‘On yaşında bir velet 2013 yılında eğlence olsun diye on dolara yüz tane Bitcoin almış, şimdi milyonermiş…’ ‘İki tane üniversite öğrencisi can sıkıntısından bilgisayarları ile Bitcoin kazmaya başlamışlar, sonra şifrelerini yazdıkları kâğıdı kaybetmişler. Şimdi iki milyar dolarlık hesaplarına ulaşamıyorlarmış…’ ‘Kadının teki eski kocasından kopardığı nafakayı boşa harcadığını göstermek için Ethereum almış, şimdi kendi adası varmış…’ Eminim bu şanslı insanların hikâyeleri, ‘devrimsel teknoloji’ kısmına göre daha akılda kalıcı olmuştur. Çünkü bizim ilgilendiğimiz, dünyanın veya insanlığın ne kazandığı değil; bundan bizim çıkarımızın ne olacağıdır. Bu, size özel bir şey değildir. Herkes kolay para kazanmak ister. Herkes, diğerleri ömürlerini mesaili işlerde harcarken, eline geçecek bir fırsatı değerlendirip erken emekli olma peşindedir. Aynı, mahallemizdeki bir gencin kripto paralardan sağladığı kazanca ortak olmaya çalışan mahalle berberimiz gibi.

Mahalle berberimiz, eski bir gaziydi. Askerde cepheden yırtmak için kurs görüp berberlik belgesi almış; yine de çatışma bölgesine gönderilmekten kurtulamamış. Omuz boşluğunu sıyıran bir mermiden sonra geri dönmüş ve hazır elinde bir meslek varken onu icra etme yoluna gitmiş.

Mahalle berberimiz Michael, güzel konuşan bir adamdı. Sırf sohbetini dinlemek için berber salonuna gelen müşterileri vardı.

Günlerden bir gün, berberin kapısına bir Ferrari yanaştı ve içinden, yıllar önce son görüldüğünde sünepe bir velet olan Monty indi. Yanında da çocukluk arkadaşı, Jake.

En son üst dudağı sümükle kaplı olarak görülen, kimsenin bir daha iki ayaküstünde görmeyi beklemediği Monty’nin nasıl olup da bir Ferrari ile gezdiği konusu, on dakika içinde bütün mahallemize yayılmıştı. Bunu bizzat kendisine sorma şerefi ise Michael’a düştü.

Monty bir yazılım mühendisi olduğunu, finans alanında yüksek lisans yaptıktan sonra bir kripto borsa oyuncusu olduğunu söyledi. Yanındaki Jake de onun tavsiyelerini dinleyerek yolunu bulan bir, şanslı çocuktu sadece.

Berber Michael, Monty’den yaptığı işin ayrıntılarını anlatmasını istedi. Monty de blokzincir sistemini anlatmaya başladı. Ancak en fazla beş dakika sonra, şöyle bir cümle duyduk: ‘Lütfen, altına bir Ferrari çektiğin kısmı anlat.’

Monty, gerekli temeli oluşturmadan o kısmı anlatmasının mümkün olmadığını ifade edince, herkesin kafasında şu cümle yankılandı: ‘Kibirli serseri, hepsini kendine saklamayı düşünüyor herhalde.’ Gerçi, ilk anlattığı kısmı doğru anladıysak; bizimle bilgisini paylaşması, onun parasının değerini düşürmezdi. Yine de ısrarımız onu rahatsız etmiş olacak, arabasına atlayıp gitti. Traşı devam eden çocukluk arkadaşı Jake ise berber salonunda kalmıştı. Berberimiz, elinde bir ustura olmasının özgüveni ile soruverdi: ‘Evlat, kaçıp gidecek misin yoksa bizim de yüzümüzü güldürmeyi mi tercih edersin?’

Jake, konuyla çok yakından ilgili olmadığını söyledi. Monty’nin ne kadar para kazandığını, nasıl kazandığını, hatta elindeki kripto para miktarını bile bilmiyordu. Ama öğrenmeye çalışacağını söylediğinde, salondaki insanların yüzündeki heyecan görmeye değerdi.

Bir hafta kadar sonra, Jake berber dükkânına uğradı. Tıraş boyunca onlara Monty’nin nasıl para kazandığını, görüp de anladığı kadarıyla anlattı. Onun anladığı kadarını anlatışından bizim anladığımız ise, öncelikle Monty’nin bolca kripto parası olduğu, sonra da, Jake’in onu izleyerek yeterince para kazanmayı başardığı idi. Tıraş ücretinden feragat etmesi karşılığında, berberimiz Michael, parasını kripto paraya çevirmeyi ve kripto para borsalarında alım-satım yapmayı öğrendi.

Şansına, ilk Bitcoin aldığı gün, Bitcoin yüzde on iki değer kazandı. Bu, berberimizin sevinmesinden çok üzülmesine sebep oldu. Çünkü tüm parasını kaybetmekten korktuğu için, sadece yüz dolar yatırmıştı. Bu noktada Jake, kripto para alım-satımının ana kurallarını sıralamak zorunda kaldı:

Tüm yatırımını kaybetmeyi göze al. (Asla, kaybetmeyi göze alamayacağın bir yatırım yapma.)
Tüm yumurtalarını tek bir sepette taşıma. (Asla, tüm yatırımını tek bir borsada veya tek bir kripto para biriminde tutma.)
Pişmanlıktan kurtulmayı bekleme. (Para kaybettiğinde yanlış hamle yaptığın için, kazandığında ise daha fazla yatırım yapmadığın için pişman olacağını unutma.)

İki gün sonra, berberin müşterilerinin yarısı biner dolarlık Bitcoin sahibiydi.

Beşinci günde, berbere muhabbet dinlemeye gelenlerden çok kripto para tavsiyesi almak isteyen insanlar geliyordu.

Birinci haftanın sonunda, berberin duvarındaki küçük televizyonda spor haberleri yerine, dakikada beş defa güncellenen kripto döviz tabloları dönüyordu.

Ah… Yıllar boyu hep aynı UFO geyiklerini çeviren bir sürü adamın yeni sohbetlerini görmeliydiniz: Kırmızı-yeşil mumlar, grafik analizleri, direnç ve destek noktaları, işlem hacimleri, piyasa eğilimleri, Ayı trendi, Boğa trendi, balinalar, köpekbalıkları, gizli eller, zayıf eller, Ay’a gidenler, yere düşenler, Altcoinler, Tokenler, … Herkes öğrenmeye ve kazanmaya çalışıyordu. Gelen tüyolar paylaşılıyor, kazançlar katlanıyordu.

O ayın sonunda, herkesin anaparası en az ikiye katlanmıştı. Yalnızca birkaç yaşlı müşteri korkarak paralarını çekti ve bu işi bıraktı. Ezici bir çoğunluk ise devam etmeye karar verdi.

Sonraki ayın yaklaşık olarak aynı gününde, Monty dükkâna uğradı. Aylık saç tıraşını olup gidecekti.

Onu, tam bir kral gibi karşıladılar. Müşteriler tıraş olmak için değil, Monty’den yatırım tavsiyesi almak için sıraya giriyordu. Herkes mutlu ve heyecanlıydı, Monty dışında. Zavallı Monty, tıraş olmadığı halde dört saat kadar berber dükkanında kaldı. Herkesin yatırımını inceledi, onlara samimi tavsiyeler verdi.

O günden sonra Monty’yi berber dükkanının yakınlarında görmedik. Yalnızca, arada bir Jake uğruyordu. Sonra, yatırımının üçte birini bir gecede kaybeden bir müşteri onun gırtlağına sarılınca, o da gelmez oldu. Artık herkes kendi yağında kavrulmak zorundaydı.

Birkaç kişi kârını aldı ve daha küçük yatırımlar yapmaya devam etti. Çoğunluk daha güvenilir kabul edilen belli başlı kripto paralara yöneldi ve daha az ama garantili denebilecek kazançlar elde ettiler. Berber Michael ise, üç bin dolarını Güney Kore’de yeni piyasaya çıkan bir kripto paraya yatırdı. Herkes ona Jake’in vurguladığı kuralları hatırlatsa da o kendinden emindi.

Yaptığı cesur yatırım, otuz altı saat içinde Michael’a yirmi bin dolar olarak döndü. İşte bu noktada, herkesi bir korku sardı.

Olanları kaçırma korkusu. Başka birileri deli gibi para kazanırken, yerinde kalıp onların zengin olmasını izleme korkusu. Hayatının fırsatını elinden kaçırma korkusu.

Artık berber salonundan çok döviz bürosuna benzeyen yerde, bütün amatör yatırımcılar Michael’a katılmak istediklerini söylediler. Ancak onun yatırım yaptığı yeni kripto para, çoğunun oynadığı borsalara henüz girmemişti. Bu yüzden hepsi, paralarını Michael’ın hesabına gönderdi. Berber aynasına kocaman bir tahta asıldı; kimin ne kadar kripto para verdiği kayıt altına alındı. Her şey harikaydı: Altı saat sonra Michael’ın yirmi bin doları altmış bin dolar olmuş, diğerlerinin verdikleri yüz yirmi bin dolar da üçe katlanmıştı. Sabah olduğunda ise, birleşik hesapta bir milyon dolar vardı.

Herkes sevinçten çıldırıyordu. Bazıları kendilerine yeni ev bakıyor, bazısı telefonda patronuna hakaretler yağdırıp istifa ediyor, birkaçı da birkaç sokak ilerideki egzotik araba mağazasından Lamborghini siparişi vermeye gidiyordu.

Elbette, her yükselişin bir düşüşü olacağını tahmin eden çiçeği burnunda yatırımcılarımız, artık paralarını geri çekmek istediler. Michael, hesabına girip herkese parasını aktarmak üzere bilgisayarını açtı ama hesabına giremedi. İki aşamalı girişi olan hesabın doğrulama şifresini veren kısa mesaj, telefonuna bir türlü gelmiyordu.

Bir gündür devam eden neşeli hava, aniden kararıp, kıvılcımlar saçan bir sessizliğe dönüştü. Her kafadan bir ses çıkıyordu: ‘Mesaj filtresine takılıyor olabilir mi?’ ‘Şifre sıfırlamayı denesek mi?’ ‘Kullanıcı adının doğru olduğundan emin misin?’ ‘Girdiğin borsanın sunucuları bakıma alınmış olabilir mi?’ ‘Telefonunu kapatıp açmayı denedin mi?’ Herkes endişeli, herkes gergindi.

Michael ‘kısa mesajda sorun yaşıyorum’ yazan kısma girip telefon numarasını kontrol ettiğinde, hesabının doğrulama şifresinin başka bir numaraya gittiğini gördü. Numaranın ilk kısmı görünmüyordu ama son dört rakamını kontrol ettiklerinde, müşterilerin hiçbirinin telefonu olmadığından emin oldular.

Numaraları bilinmeyen iki müşteri dışında: Monty ve Jake. Jake, Michael’ın hesabını birlikte oluşturdukları kişiydi; Monty de iki gün önce tüm müşterilerin hesaplarına tek tek bakmıştı.

İkisinden biri müşterilerin yatırımını takip etmiş, ortada dönen para yeterince büyüyünceye kadar beklemiş olmalıydı. Görünüşe bakılırsa son haliyle bir milyon iki yüz bin dolar, harekete geçme kararı vermek için yeterliydi.

Tek sorun, bu adamların ikisinin de nerede oturduğunun bilinmemesiydi. Müşteriler mahalleye dağılıp dedektiflik yapmaya başladılar. Monty veya Jake’i görenler ya da numarasına sahip olanlar aranıyordu. Sonra, birinin aklına, kullandıkları spor arabanın plakasını sorgulamak geldi. Şerifin de yatırımcılar arasında olması sayesinde arama kolaylaştı. Aranılan plakaya sahip araba, yüz elli mil ötede bir yakıt istasyonunda depo doldururken bulundu. Dolandırıcıları sınırı geçmeden yakalamak için vakit kaybetmeden yola çıkıldı.

Şerif, yapılan para transferi mevcut yasalar tarafından denetlenmediğinden dolayı suç sayılamayacağını söylüyordu. Transfer yapılan hesap da ülkemiz bankaları tarafından korunmuyordu. Yani, iki genç de tam olarak suç işlemiş sayılmazlardı. Yine de, eğer elinizde bir milyon dört yüz bin dolar kaptırmış bir öfkeli kalabalık varsa, onlara mantıklı bir sebep sunmanıza gerek yoktur.

Bu yüzden, Monty ve Jake’i bir kır düğününde davetli olarak yakaladıklarında, uzun uzadıya hesap sormak istemediler. Telefonlarını zorla aldılar ve ikisini de öldüresiye dövdüler. Ta ki, polis gelip hepsini götürene kadar.

Evlilik törenleri mahvolan gelin ve damat birlikte ağlaşırlarken, sahnede iki kişi kalmıştı: Monty ve Jake’in oracıkta ölmesini engelleyen Şerif ve yola çıkıldığından beri şiddete başvurulmaması gerektiğini savunan eski askerimiz, Michael. Aranan telefon iki gence de ait çıkmayınca, Şerif rozetini bırakmak zorunda kaldı. Michael ise, böyle bir faciaya yol açtığı için utandığını söyleyip duruyordu. Birkaç gün boyunca dükkanında oturup, ekranı boş boş izlemeye devam etti. Monty ve Jake yoğun bakımdan çıkamayınca, dükkanını kapatıp mahalleyi terk etti.

Altı ay kadar sonra, eski berberimiz Michael’ın fotoğrafını bir gazetede gördük: Bali’de bir otel odasında, kokain komasına girip ölmüştü.

Ancak o zaman, rahmetli berberimiz Michael’ın, bize bahsetmediği ikinci bir telefonu olduğunu anladık. Gözümüzün önünde dolandırılan adam rolünü ustalıkla oynamış, hepimize yutturmuştu. İyi bir tüyo bulmuş, herkesin parasını toplayıp büyük kazanç elde etmişti. Sonra, kazancını paylaşmaktan vazgeçip bütün şüphelerin Monty ve Jake üzerinde toplanmasını sağlamıştı. Kazandığı toplam iki milyon doların da hayrını görememiş olması, içimizi biraz rahatlattı. İyimser bir bakış açısıyla çoğumuz biner dolarımızdan olmuştuk ama bazımız işinden, bazımız uzun vadede eşinden oldu. Birkaçımız yıllar boyunca lüks arabalarının taksitlerini ödemek zorunda kaldılar. En masumlarımız Monty ve Jake ise, bizim açgözlülüğümüzün bedelini canlarıyla ödediler.

Monty, yalnızca eski mahallesini ziyaret eden bir çocuktu. Jake ise, eski çocukluk arkadaşının sırtından geçinmeye çalışan bir tatlı su kurnazı idi. Biz onları zorladıysak da bize zarar vermekten kaçındılar. Bedava kazanç hırsıyla gözü dönen de, olanları kaçırma korkusuyla büyük riskler alan da, kaybetmeyi hazmedemeyip katil olacak kadar öfkelenen de bizlerdik. Çünkü, paralar ve ödeme yöntemleri değişebilir ama insanlar değişmez.


Hâlihazırda, Dünya çapında işlemde olan paranın dolaşımda olan paradan çok daha fazla olduğu bir gerçek. Yani, bu bin yıllık kâğıt paralar, bir yerde elektronik ticaret için yetersiz kalacaktır herhalde. Bu Blokzincir olayı daha ne kadar gider ya da gümüşün koyunun yerine geçtiği gibi, ya da kâğıt paranın sikkenin yerine geçtiği gibi, hisse senetlerinin ya da genel olarak fiziksel paranın yerine geçer mi bilmiyorum. Ama şundan kesin olarak eminim: Öyle ya da böyle, bir gün birileri karşınıza çıkıp daha önce görmediğiniz bir şey sunacak, sizi de dolandırmaya çalışacaktır. O gün geldiğinde, yumurtalarınızı hangi sepete koyduğunuza dikkat edin.

İsmail Biçer

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder