Söyleşen: Ahmet Urfalı
Sayın hocam, Şubat ayı içerisinde Oktay Berber ve Tuğçe M. Sakarya ile
birlikte hazırladığınız “Kuruluş Osman Gazi Karacahisar ve Osmanlı’nın
Temelleri” adlı eserinizin 3. Baskısı çıktı. Öncelikle tarih ve kültür
dünyamıza böyle bir eser kazandırdığınız için sizi ve arkadaşlarınızı
kutluyorum. Cezmi Hocam, sohbetimize Karacahisar’dan başlayalım. Karacahisar’ın
Türk Tarihi açısından önemi nedir?
Karacahisar Osmanlı Beyliğinin
ilk başkentidir. Devletin kurulduğu yerdir. Yaygın olarak yanlış bilinen bir
durum mevcuttur. İnsanlarımız Osmanlı Beyliğinin Söğüt’te kurulduğuna
inanıyorlar. Doğrusu şudur: Devleti kuran Ertuğrul Beyin aşireti 1250’lerde
Söğüt’e yerleşmiş; burayı kışlak, Domaniç’i de yaylak olarak kullanmışlardır.
1281 yılında aşiretin başına geçen Osman Beyin ilk zamanlarında da bu durum
aynen devam etmiştir. Ancak beylikte devlet kurma yönünde atılan resmi
adımların adresi hep Karacahisar olmuştur. Osman Beyin bağımsız han olduğunu
ila eden ilk hutbe okundu, ilk vergi (bac) buradaki pazarda konuldu. İlaveten
siyasi yönetici olarak Orhan Bey, kadı (aynı zamanda belediye başkanı) olarak
Tırsun Fakih ve sübaşı (güvenlik komutanı) olarak Gündüz Bey tayin edildi Osman
Gazi tarafından… Bu düzenleme tam bir başkent nizamıdır. Osmangazi kendisinin
çoğunlukla ikamet ettiği Yenişehir’de veya kayınpederi Şeyh Edebalı’ya emanet
ettiği Bilecik’te böyle bir teşkilatlanmaya gitmedi. O nedenle konuları
birbirinden ayırarak şu formülü dile getirebiliriz. Söğüt Ertuğrul Gazi ve bazı
yol arkadaşları için türbedardır; ancak devlet Karacahisar’da kurulmuştur.
Osmanlı Devletinin kuruluş aşamasını daha iyi anlayabilmemiz için 13.
Yüzyıldaki siyasal olayları, Anadolu’nun ekonomik durumu ve dini hayatı
hakkında bir değerlendirme yapar mısınız?
XIII. Yüzyılın ilk yarısı
Anadolu’nun gördüğü en parlak dönemlerdendir. Bir yandan sağlam bir şehirleşme
diğer yandan bereketli bir kırsal kesim hayatından söz edebiliriz. Bunlara ek
olarak İpek Yolunun getirdiği ekonomik kaynaklarla Anadolu adeta pırıl pırıl
parlamaktadır. Bu vaziyet hem batıdaki Haçlıların hem de doğudaki Moğolların
dikkatlerini üzerine çekmektedir. Nitekim Anadolu Selçuklu ordusunun 1243 yılında
Moğol İlhanlı ordusu karşısında aldığı yenilgi Anadolu’nun kaderini değiştiren
bir kırılma noktası meydana getirdi. Yüzyılın sonuna kadar artık Anadolu
giderek fakirleşen, insanların denizlere paralel dağlara çekilmeye başlamaları
ile ıssızlaşan ve kaynakları her geçen yıl daha fazla yağmalanan bir coğrafya
haline dönüştü. Aynı dönemde Bizans’ta da merkezi idarede zayıflama görülür. Bu
zayıflama şehirleri tekfur adını verdiğimiz yöneticilerin elinde merkezden
kopuk özerk yerler haline getirdi. İşte Selçukluların kuzey-batısında yer alan
ve Moğol güçler ile zayıflayan Bizans arasındaki konumları Osmanlıların
geleceklerini şekillendiren bir husus olmuştur. İbn Haldun’un “Coğrafya
Kaderdir” hükmü burada varlığını göstermiştir.

Selçuklular Anadolu çanağı
diyebileceğimiz orta Anadolu’nun hakimi idiler. Bu çanağın kenarlarını
denizlere paralel uzanan dağlar oluşturuyordu. Karadeniz ve Ege’ye paralel
dağların arasındaki kesinti Eskişehir-Bilecik hattı idi. Burada Ertuğrul Gazi
ve aşireti yerleşmişti. Uclar ve uc yönetimi Selçuklu Devletinin dışarıya karşı
güvenliği bakımından son derecede önemli idi. Bu nedenle güvenilir Türkmen
unsurlar uçlara yerleştiriliyordu. Moğol istilasından sonra Sivas, Kayseri,
Konya, Aksaray, Niğde gibi merkezdeki bölgelerin ahalisi giderek uçlara doğru
çekilmeye ve buralarda kendilerine istikbâl aramaya başladı. Osman Gaziden
itibaren Osmanlılara gönüllü olarak katılan Türkmen kafilelerin hareketlerinin
temel dinamiği işte bu hareketliliktir. Yukarıda da değindiğimiz üzere iki
büyük uc bölgesi arasındaki boğazda yer tutmuş olmaları Osmanlı Beyliğini en
stratejik yer haline getiriyordu.
Osmanlı Beyliğinin Ertuğrul Gazi ve Osman Bey zamanlarındaki gaza ve
fetih siyaseti nasıldı? Hedefleri neydi? Bu hedeflere ulaşmak için nasıl bir
strateji izlendi?
Son zamanlarda çok tutulan bir
televizyon dizisine aldanarak Ertuğrul Gazinin sürekli bir çatışma ortamı
içinde olduğu zannedilmesin. Erken dönem Osmanlı kaynaklarında Ertuğrul Gazi
hakkında verilen bilgi çok çok azdır (toplasanız birkaç sayfa ancak eder!) o
bilgilerde de çatışma pek yoktur. Ertuğrul Gazi etraftaki tekfurlarla iyi
geçinmiş ve aşiretinin uc bölgesinde varlığını tehlikeye düşürmeden devam
ettirmeye öncelik vermiştir. Osman Gazi ilk birkaç yıldan sonra çevre
tekfurlarla çatışmaya başlamıştır. Osman Gazi daima elindeki kaynakları (insan
gücü, ekonomik kaynak vb.) en yüksek verimlilikte ve en iyi neticeyi alacak şekilde
kullanmıştır. Kaybetme riski olan çatışmalara girmemiştir. Çünkü herhangi bir
yenilgi eldeki her şeyin kaybı anlamına gelebilecektir. Şunu hemen belirtelim
ki Osman Gazinin elindeki asker gücü binlerle değil ancak onlarla ifade
edilebilecek bir miktardadır. Eldeki imkanların İznik ve Bursa gibi şehirlerin
fethi için yeterli olmayacağını biliyordu. Buna karşılık aynı yıl içinde hem
Bilecik hem de İnegöl’ün fethi olağanüstü bir hadisedir. Zaten o da bu iki
büyük fetihten sonra kendi adına hutbe okutma gücü hissetmiştir. Diğer yandan
Osman Gazi kendilerine gönüllü olarak katılan Türkmenlerin ihtiyacını
karşılamayı da vazife bilmiştir. Bu uğurda çatışmaya girmeden, esir alma yoluna
gitmeden ganimet ve yağma seferleri yapmıştır. Özellikle Sakarya nehri ötesindeki
Göynük, Mudurnu, Taraklı tarafları bu seferler için önemli hedef bölgeler
olmuştur. Osman Gazi ile başlayan Osmanlı genişleme siyasetinin temelinde
fethedilen yerlerin hemen diğer bölgelere ekonomik ve sosyal bağlarla entegre
edilmesi ve deyim yerindeyse “sindire sindire” hareket tarzı gözlemlenir.
İnançlara karşı hoşgörülü yaklaşım ise insanların gönüllü olarak Osmanlılara
katılmasını sağlayan bir unsur olmuştur.
Osmanlı Beyliğini diğer Anadolu Türk Beyliklerinden üstün kılan güç,
şuur, ideal, misyon özellikleri neydi? Osmanlı’nın beylikten devlete geçiş
süreci nasıl başladı?
Üstün değil farklı özellik
diyelim. Yukarıda coğrafya faktörüne ve bunun sağladığı avantaj ve cazibeye
değindik. Birkaç noktayı daha buna ekleyelim. Bulundukları şartlar Osman Beyi
artık ayakta durmakta zorlanan Bizans üzerine yürümeyi zorunlu kılıyordu.
Burada artık enerjisini kaybetmiş şehirler; şehirliler ve köylüler bulunuyordu.
Anadolu’daki gibi Türkmen değil de gayrimüslim olan bu ahali Bizans, Sırp,
Macar, Bulgar gibi zorba yöneticilerden bıkmış durumdaydı. Kendilerine hoş görü
ile bakan, yağma yapmak yerine ekonomik şartlarını ve refahını geliştirmeye
gelen Osmanlılar sıcak bir ilgi gördüler. Devleti ayakta tutan gücün insanların
refahını sağlamak olduğunu iyi bilen Osmanlılar bu sayede sadece toprakları
değil insanları da fetheden bir yol izlediler. Şunu hemen söyleyelim ki Osmanlı
Devleti şimdilerde algılandığı gibi bir Ortadoğu devleti değil yönünü batıya
çevirmiş esas gücünü batıda Marmara’nın ve Ege’nin ötelerinde arayan ve bulan
bir devlet idi. Osmanlılar Mısır’ı kaybedince yıkılmadılar ama Rumeli’yi
kaybedince Ortadoğu’yu da elde tutamadan kaybettiler.
Karacahisar’ın bugünkü durumu nedir? Kazı çalışmaları ne aşamadadır?
Karacahisar bugün askeri bölge
içinde bulunmaktadır. Kalenin iç kısmında sürdürülen kazı çalışmalarında
işlikler ve garnizon kullanımına uygun mekânlar ortaya çıkarılmaktadır.
Kazıları Anadolu Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi bölümü yürütmektedir.
Merhum tarihçimiz Halil İnalcık’ın gayretleriyle 2000 yılında başlatılan
çalışmalar şu anda Prof. Dr. Erol Altınsapan yönetiminde sürdürülmektedir. İlk
hutbenin okunduğu ve sivil yerleşimin bulunduğu alan bize göre şu anda tel
örgüler içinde yerde bulunmaktadır. Burada Hava Kuvvetleri Komutanlığının izniyle
yaptığımız yüzey çalışmalarında sivil yerleşimin izlerine rastladık. Burada
ilerde bir kazı yapılabilirse ilk hutbenin okunduğu mekna ulaşabiliriz
inancındayız. İki alanın ortasındaki boş alanda ise ilk Osmanlı vergisinin
konulduğu Pazar yeri kuruluyordu.
Domaniç ve Söğüt’te kuruluş dönemi anısına halkın yoğun katılımıyla her
yıl devlet törenleri düzenlenmektedir. Bu açıdan bakıldığında Karacahisar
törenlerinin zayıf kaldığını görmekteyiz. Tarih bilincinin kazanılmasında bu
tür etkinliklerin önemi bir gerçektir. Karacahisar-Domaniç-Söğüt etkinlikleri
bir bütünlük içinde ele alınabilir mi? Bu konudaki görüşlerinizi bizimle
paylaşır mısınız?
Sorunuzun ortasındaki “tarih
bilinci” ile cevaplayayım. Tarih bilinci bilgi ve anlama ile oluşur. İtiraf
edelim ki söze “Osmanlı Cihan Devleti” diye başlayanlar, “Biz Osmanlı
torunuyuz” diyenler de dahil olmak üzere Osmanlıların ruhunu anlamaya çalışmak gibi
bir endişemiz yok. Onun yerine hamasi sözler söylemeyi tercih ediyoruz.
Sözlerimizin “Osmanlı hakikati” ile ilgisi yok. Mesajı evrensel olan ve
yönettiği kırka yakın millete aynı gözle bakan Osmanlı yerine sadece bir
Türkmen Beyliği havasında Osmanlı algısı egemen bulunuyor. Öyle olunca da
Osmanlı topluluklarını bir araya getirmesi gereken Osmanlı adına düzenlenen
törenler bir Yörük-Türkmen toplantısı olmaktan öteye gidemiyor. Bilinç
düzeltilirse geri kalan işlerin daha ruhuna ve hakikate uygun şekilde yapılacağına
şüphe yoktur.
Sayın hocam son olarak size şunu sormak istiyorum: Eğitim
sistemimizdeki tarih öğretimini nasıl buluyorsunuz? Çocuk ve gençlerimize Türk
tarih şuuru neden, niçin ve nasıl verilmelidir?
Son söylediklerinizi kullanarak
cevap vereyim. Tarih; geçmiş zaman bilgilerinin niçin ve nasıllarıyla
neden-sonuç ilişkisi içinde değerlendirilmesi disiplinidir. Şu anda
çocuklarımıza ve gençlerimize sunduğumuz tarih bilgisi bu sorgulama ve
değerlendirme mantığından yoksun; olayların bir kronolojik sıra ile
ezberletilmesinden ibarettir. Kısaca şunu net bir şekilde söyleyebiliriz:
Okullarımızda tarih öğretilmiyor!!! O nedenle işi neresinden tutarsak elimizde
kalıyor. Geçmişini neden-sonuç ilişkisi ile bilmeyen toplumların bugünleri
anlama ve geleceklerini sağlam şekilde inşa etme imkânları da yoktur. Tarihimiz
bütün yaşanmışlıkları, bütün kişilikleri ile ayrılmaz bir bütün olarak miras
terekemizdir. Borçları kabul etmeyelim alacakları sayalım gibi bir miras
anlayışı olamaz. Aynı şekilde tarihimizin tüm unsurlarını kendi şartları ve
zamanları içinde değerlendireceğiz. Tarihimiz ancak bu durumda işimize yarar
dersleri bizimle paylaşır.
*Bu röportaj daha öncesinde http://www.istikbalgazetesi.com/
adlı internet sitesinde yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder