"Bu elini sımsıkı
tutan babadır
Hayata tümsekleri
sarsmadan geçmesini tenbihler
Çocuk bu yumuşak sesin
üzerine boylu boyunca uzanır
Hafifçe kısılmış sesi
Dikkatli ve kaçırmamaya
çalışmaktadır."
- Cahit Zarifoğlu, Anlaşılması
Güç Bir İnsanlık
"...o serin
bereket gölgeleri çocuklar
yani çocuk o güzel
tüccar
yorgunluklar alıp
kargılar dağıtan
geceye karanlıktan önce
gelen çocuklar..."
- İsmet Özel, Yorgun
Ruh bilimciler açısından insan denilen karmaşık varlığın en
önemli dönemi çocukluk evresidir. Hatta çocukluktan da öte bunu bebekliğe, 0-3
yaşa, 0-2 yaşa kadar götürenler de vardır. Hâl böyle olunca anne babaların bu
dönemler için çocuklarına nasıl davranması gerektiğiyle ilgili sorular da çok
önemli olmuştur, olmaya da devam edecektir. Şunu belirtmem gerekir ki, genel
bir ifadeyle, maalesef ki çocuk yetiştirme konusunda milletçe çok eksiklerimiz
var. ‘Ne var kardeşim, annemiz babamız bizi çok iyi yetiştirdi’ veya ‘Batılı
psikiyatrların, psikolojik danışmanların normlarıyla bizim kültürümüz bir
değil, dolayısıyla da çocuk yetiştirme şeklimiz bir olamaz’ gibi ifadelerle
savunulamayacak bir durumdur bu. Tabiî ki çoğunluğun annesi babası çocuklarının
üstüne titremiştir ve kendilerince olabilecek en iyi şekilde çocuklarını
yetiştirmeye çalışmıştır. Fakat mesleğin içinden biri olarak söyleyebilirim ki,
şu andaki çocukların bir kısmı ya aşırı serbest ve kuralsız yetiştirilmekten
dolayı içi boş bir özgüven patlaması yaşamaktadır ya da ailesi tarafından aşırı
baskıyla büyütüldüğü için içine kapanık, kocaman insan olduğu halde kendi işini
kendi halledemeyen kişiler olmuşlardır. Bu da yanlış giden bir şeylerin
varlığına en büyük delildir.
Türkiye’de çocuk ruh sağlığı, anne baba tutumları, çocuk
yetiştirmeyle ilgili yayınların sayısı veya niteliği -bence- gayet iyi.
Özellikle nitelik olarak ‘çocuk’ konusundaki uzmanlarımız gayet yeterli. İş
okuma kısmında. Bazı kitaplar akademik bir dile sahip olduğu için ağır bir
şekilde okunsa da, dili oldukça sade ve akıcı kitaplar da mevcut. Bunlardan
biri de, ‘çocuk’ denilen deryayla ilgilenen ve bu konudaki yazılarını
geçtiğimiz mart ayında kitaplaştıran şair ve yazar Yağız Gönüler’dir. Karakum
Yayınevi etiketiyle neşredilen kitap, “Unuttun Ama Çocuktun: Bir Babanın
Endişeleri” başlığını taşıyor ve ebeveynlere biraz sağlı sollu darbeler
indireceğini daha başlığından belli ediyor.
‘Çocuk’ konusuna girdiğimizde ülkemizde karşımız çıkacak en
önemli kişilerin başında gelen Mustafa Ruhi Şirin, hayatını bu alana adamış
isimlerinden biri. Kitabın da takdim yazısını neşreden Şirin’in ismini ben,
bundan birkaç yıl önceye kadar İtibar dergisinde düzenli olarak yayımladığı
‘Çocuk Anayasası’ konusunda yaptığı çalışmaları anlatan yazılarıyla tanımıştım
ve dikkatimi çekmişti. Hatta kendi kendime ‘Türkiye’de böyle çalışmalar yapan
insanlar da mı var?’ diye sormuştum. Kendi kendime oldukça sevinsem de Şirin’in
de yazılarında yakındığı pek çok şey gibi bu konuya da çok itibar
gösterilmemişti. Fakat bu tür çalışmaların, hem bu konu hakkındaki kitapların
hem de başka başka çalışmaların bir gün etkisinin çok yüksek olacağına eminim.
Hayırlısı.
Önsöz ve sonsöz dışında beş ana bölümden kitabını oluşturan
yazar onlara sırasıyla şu isimleri vermiş: Dil, Mekân, Zaman, Teknoloji, Bir
Soruşturma. Bölümlerin isimleri bile aslında sadece çocuklar için değil, bu
hayatta daha iyi yaşayabilmek için bizlerin de nelere dikkat edeceğimizin
ipuçlarını veriyor.
Gönüler kitabının önsözünde çocukluğuna gidiyor ve bir modern
dünya eleştirisiyle beraber konuya giriş yapıyor. Çocukluğunun elinden
alınmasını anılarına değinerek anlatıyor yazar. Burada kendi çocukluğumu
hatırladım. Köyde büyümeme rağmen, sokakta oynayan son nesildik biz. Bizden
sonrakiler sokağı bil(e)medi. Bu sebeple olacak yazarla sağlam ve bir o kadar
hüzünlü bir empati kurduğumu söyleyebilirim. Gönüler de zaten kitabını yazış
amacını şöyle açıklıyor: “Hem çocukluğunu doğru düzgün yaşayamayan kuşağıma hem
de annelere babalara seslenmek için yazdım bu kitabı.”
Kitabın ilk bölümünde üzerinde durulan şey dil bahsi.
Konuşmak. Bu aslında çocuk yetiştirmedeki en önemli ve en masrafsız şeydir.
Kitap da dönüp dolaşıp bu bahse dayanıyor zaten. Yazar da masallarla birlikte
anlatımın ve sözlü geleneğin çocuk üzerindeki olumlu etkisine değiniyor.
Bununla birlikte, televizyonun zararlarının otizme kadar dayanmasını aktarıyor
ve bu bahiste muhabbet kavramının önemini hatırlatıyor. Yine çocuğun rol model
olarak aldığı anne babanın davranışlarının çocuk üzerindeki etkisini de
yazısına konu eden yazar, çocuğun ilk kelimelerinde dahi bu durumun
gözlemlenebileceğini şöyle açıklıyor: “Günümüzde, bebeğin ilk kullandığı
sözcüklerden birinin ‘lan’, ‘vurdum’, ‘kestim’, ‘kan’ olması yeterince
korkutucu değil mi? Hikâyesi olan bir evde bu mümkün olabilir mi?”
İkinci bölümde mekân açısından çocukluğun izlendiğini
görüyoruz. Burada hangi mekân sorusu aklıma düştü. Şehirdeki mekân mı, kırsal
mekân mı? Bu konuyu aslında kitabın dördüncü bölümü olan teknoloji konusuyla
birleştirebiliriz. Teknolojik aletlerin çocukların eline geçtiği anda mekânın
öneminin azaldığına hatta bittiğine inanıyorum. Çünkü artık köylerdeki
çocukların da elinde tablet var. Dışarıda oynayacak bir arsa olsa da çocuk için
cazip olan elindeki kutucuk.
Yazar, mekân konusunda beklendiği gibi yanlış kentleşme
konusunu göz ardı etmiyor. Oyun alanı kalmayan çocukların yaşamına değiniyor.
Özellikle şehirlerde çocuk açısından tamamen paraya endeksli bir eğlence
anlayışı olmasına ve bu tür birçok şeye değiniyor ve bölümünü hitama erdiriyor:
“Kentleşme stratejisinde çocuklara yer verilmemesi ve çocukların düşünülmemesi
geleceğimi karartmıştır. Maalesef bu vaziyetiyle yöneticiler yeni yeni
yüzleşmektedir. Belediyelerin son derece sunî düzenlenmiş parkları ve AVM’lerin
en alt katındaki oyun alanları dışında çocukların gidebileceği hiçbir yer
kalmamıştır. Hayvanlarla bir tanışıklık kurabilmeleri için ailelerin
arabalarının olması ve hafta sonları kilometrelerce yol gidip ciddi bir ücret
vermeleri gerekiyor artık. Çünkü şehrin şarkısı bitti, sokaklar şiir
söylemiyor.”
Kitapta ilk bölümden sonra, Gönüler’in, konu özelinde hem
kendi yazıları hem de bu konularla ilgili yazılmış Türk veya yabancı yazarların
kitap incelemeleri yer alıyor. Fakat başka yazarların kitaplarını incelese de
aralarda kendi fikirlerini, kendi okumalarını okura yansıtıyor. Bu hem yazarın
fikirleri doğrultusunda bir okuma imkânı sunuyor hem de çok farklı yazarlardan
konu hakkında pasajlar okumamızı sağlıyor.
Her bölümü tek tek özetlemek istemiyorum fakat son bölüm de
kitabın ilgi çekici kısımlarından biri. Yazar burada çeşitli ruh bilimcilere
“Çocuk Gelişiminde Ebeveynlerin Hataları ve Çözüm Önerileri” başlığı altında
iki soru yönlendiriyor ve onların cevaplarını bize aktarıyor. Bu bölüm kitabın
değerine değer katmış diyebilirim. Direkt işin içindeki kişilerden, hem de
farklı farklı yedi kişiden bu önerileri okumak bir anne babanın nasıl
davranması gerektiğini başka gözlerden de görmesi açısından oldukça doyurucu.
Tabiî ki Yağız Gönüler deyince aklıma ‘kitap’ geliyor.
Kitabın sonundaki okuma önerisi ‘nereden başlamalı’ diyen anne babalara veya
anne baba adaylarına hazine gibi bir kaynak sunuyor. Her şey çocuklar için.
Zor bir şey çocuk yetiştirmek. Dengesini sağlayıp, hem
fizyolojik hem de psikolojik bir varlığın yetişmesini, büyümesini, gelişmesini
sağlamak çok kolay değil. Anne babalardan çok büyük özveri istiyor. Bunun
yolunu anlatıyor kitap. Tabiî ki bilimsel bilgilerle beraber. Uğraştığımız
kişiler birer makine değil, insan. Bir yerini bozduğumuzda yedek parçasını
takıp düzeltebileceğimiz varlıklar değil. Bu yüzden çok dikkatli olmak gerekiyor
çocuğu yetiştirirken. Çünkü hiç farkında olmadığımız bir davranışımız çocuk
için büyük hasar bırakabilir. Bunun önüne geçmeli. Tabii ki önce bu kitabı
temel alarak.
Mehmet Akif Öztürk
*Bu yazı daha önceden Ruhuna Kitap'ta yayınlanmıştır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder