Söyleşen:
Birce Yazıcı
“Yaşanan
bu göçün ardından otuz yıl geçti fakat yaşananlar, ilk günkü gibi zihinlerde
tazeliğini korumaktadır. Yakın tarihimizde yaşanan bu acı olayın unutulmaması
ve bahsi geçen zaman aralığında neler yaşandığını gözler önüne sermek en önemli
amaçlarımdan biriydi.”
- Kısaca
kendinizden ve kitabınızdan bahseder misiniz?
Elbette. 1989 yılının Haziran ayında Bulgaristan’ın
Hasköy (Haskova) şehrinden İzmir’e göç etmiş Bulgaristan göçmeni bir ailenin
ferdi olarak Temmuz 1989’da İzmir’de doğdum. 2017 yılında Ege Üniversitesi Türk
Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Türk Tarihi Anabilim Dalında Prof. Dr. Turan
Gökçe’nin danışmanlığında "1989
Bulgaristan Göçü: Bornova Örneğinde Sözlü Tarih Çalışması" adlı yüksek
lisans tezimi tamamladım. Yüksek lisans eğitiminin ardından aynı bölümde
doktora çalışmalarına başladım. 2018-2019 yılları arasında Bulgaristan’ın Sofya
kentinde bulunan Yeni Bulgaristan Üniversitesi (New Bulgarian University) Siyasi
Bilimler Bölümünde Doç. Dr. Mihail Ivanov danışmanlığında akademik çalışmalarımı
sürdürdüm. Hâlâ Ege Üniversitesi Türk
Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Nadim Macit danışmanlığında
doktora çalışmalarımı Bulgaristan’da ve İzmir’de sürdürmekteyim.
2017’de kaleme aldığım yüksek lisans tezimi, 2019 yılında “Bulgaristan Türklerinin Göç Hikâyeleri:
Bir Sözlü Tarih Denemesi” adıyla kitaplaştırdık.
- Çalışmanızda
neyi amaçladınız?
Bu çalışmayı gerçekleştirmemdeki en temel etken şüphesiz
Bulgaristan göçmeni bir ailenin ferdi olarak dünyaya gelmemdir. Asırlardır
yaşadıkları ata topraklarından koparılan bir topluluğa ait olmam akademik
çalışmalarımın yönünü belirledi ve bu doğrultuda çalışmalar yapmama sebep oldu.
Bunun yanı sıra hepimizin bildiği gibi “göç” kavramı;
ilk çağlardan itibaren yeryüzünde var olan tüm canlıları yakından ilgilendiren
ve günümüzde de etkisini sürdüren bir olgu. 1989 Göçü de XX. asrın bilinen en
yoğun kitlesel göçüdür. 1989 Mayıs'ında Bulgaristan Türklerinin Türkiye
Cumhuriyeti’ne doğru gerçekleştirdikleri göç süreci takribi üç ay gibi kısa bir
süre neticesinde yaklaşık olarak 350.000 Bulgaristan Türk’ünün Türkiye’ye
gelmesiyle sona erdi.
Yaşanan bu göçün ardından otuz yıl geçti fakat
yaşananlar, ilk günkü gibi zihinlerde tazeliğini korumaktadır. Yakın
tarihimizde yaşanan bu acı olayın unutulmaması ve bahsi geçen zaman aralığında
neler yaşandığını gözler önüne sermek en önemli amaçlarımdan biriydi.
İçerisinde bulunduğumuz senenin Büyük Göç’ün otuzuncu yıldönümü
olması münasebetiyle bu eseri yayımlamayı uygun gördük. Bu vesile ile
Bulgaristan’da maruz kaldıkları asimilasyon politikası neticesinde doğduğu
toprakları terk etmek zorunda bırakılan Bulgaristan Türklerinin göç hikâyelerini
okuyucu ile buluşturma arzusu içerisindeyim.
- Yazarlığınızı yönlendiren, eserlerinize yön veren
siyasi, sanatsal ya da ahlâki idealleriniz var mı? Bu anlamda sizi
çalışmalarınızda motive eden nedir?
Bu eserin
meydana gelmesindeki etken daha önce de belirmiş olduğum gibi şüphesiz
Bulgaristan göçmeni bir ailenin ferdi olmamdı. Ait olduğum bu kimlik benim
akademik çalışmalarımın ve yazın hayatımı derinden etkileyen bir durum bunun
yanı sıra yaşanan Büyük Göç hadisesinin toplumumuzda yeteri kadar yankı
bulmadığını üzülerek fark ettim. Bunu kendi yaşantımdan bir örnekle anlatmam
gerekirse ailemin, atalarımın Bulgaristan’dan geldiğini dile getirdiğimde halen
“Bulgar Göçmeni, Bulgar Türkü” ve hatta “Bulgar” gibi yakıştırmaları duyduğum,
okuduğum dönemler oldu. Bu durum kim olduğumuzu, nereden ve ne denli
güçlüklerle anavatana kavuşmamızı etkin bir şekilde anlatamadığımız gerçeği ile
beni yüzleştirdi. İdealler ziyade bu durumu bir ülkü çerçevesinde
değerlendiriyorum. Türk olmanın bir sorumluluğu da beraberinde getirdiğine
inanmaktayım. Biz, bize kim olduğumuzu anlatamazsak Dünya’ya nasıl anlatalım
derdimizi. Etnik kimliği yüzünden günümüzde halen ayrımcılığa maruz kalan Türk
topluluklarına nasıl el uzatabiliriz?
- Eserinizi vücuda getirirken hassasiyet gösterdiğiniz
hususlar nelerdir? Bilhassa dikkat ettiğiniz neydi?
Göç Hikâyeleri
diye bir başlık attık çalışmaya. Gerçek hikâyeler, gerçek yaşanmışlıklar.
Bulgaristan Türklerine sistematik olarak asimilasyon ve göç ettirme politikası
uygulandı. Bu tarihsel bir gerçeklik. Bu konuda pek çok eser kaleme alındı ve
halen alınmakta. Bu eserler Bulgaristan Türkleri üzerine düşünen, okuyan insanlar
için son derece önemlidir. Fakat ben bu çalışmada klasik tarih yazımından
ziyade insan odaklı, içine insanları ve onların tarihlerini dâhil eden bir
yöntem olan sözlü tarih yöntemini tercih ettim. Sözlü tarihin; insanlara
geçmişlerini kendileri tarafından yazma cesareti verişi bu yöntemi tercih
etmemdeki en belirleyici etkenlerden biriydi. Fakat yöntemi ile çalışmalarımı
gerçekleştirirken tarihsel gerçeklikten ve bilimden uzaklaşmamak en önemli
hassasiyetlerimden biriydi. Bunun yanı sıra yaşanılan tarihsel olayların
insanlar üzerindeki travmatik etkileri neticesinde oluşması muhtemel olan
nefret söylemlerinden uzak bir üslubu tercih etmeye özen gösterdim nitekim
görüşmeleri yaptığım kişilerden de böyle bir nefret söylemine şahit olmadım. Bilime
ve topluma katkı sağlamak en nihai amacımdı.
- Eser verdiğiniz alanda karşılaştığınız
sorunlar veya eksiklikler nelerdi? Sizin çalışmanız bu sorunların çözümünde
veya eksikliklerin giderilmesinde katkı sunabildi mi?
Sözlü
tarih Türkiye’de yeni yeni tanınan ve bilinen bir tarih yöntemi bu bağlamda
konu ile ilgili literatür taraması yaparken bir takım zorluklarla elbette
karşılaştım ancak 2014’te başladığım bu yolda yaklaşık beş yıllık geçen süre
zarfında bu alana yapılan katkılar bizler için çok değerli. Bu anlamda başta
literatüre ve bu konu ile ilgili çalışma yapmak isteyen kimselere katkı
sağladığımız inancındayım.
- Kitabınız yayımlamadan önceki emek
sürecinden bizlere bahseder misiniz?
Bu
kitabı okuyucuyla buluşturmadan evvel ciddi bir redaksiyon sürecisini Karakum
Yayınevi ve değerli editörleriyle birlikte gerçekleştirdik. Akademik bir
çalışma ve yüksek lisans tezi olarak hazırlanan bir çalışmanın okuyucuya nasıl
yansıyacağı konusunda elbette kaygılarımız oldu fakat başarılı bir editöryal
çalışmanın neticesinde kitap formuna dönüştürdüğümüz bu eser okuyucu ile
buluşabildi.
- Yazar olarak, Karakum Yayınevi ile
çalışmaya nasıl karar verdiniz?
Doktora
eğitimime devam ettiğim Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsünde
farklı disiplinlerde çalışmalarını yürüten hocalarım aracılığı ve yine Türk
Tarihindeki değerli hocalarım vasıtası ile temas kurduk.
- Bir yazar olarak yayınevi seçiminin
çalışmanıza ne şekilde katkı sağladığını düşünüyorsunuz?
Bu
seçimin çok önemli ve anlamlı olduğunu düşünüyorum. Benim çalışmamım okuyucu
ile buluşmasında Karakum Yayınevi’nin çok değerli katkıları oldu. Öncelikle
zaman kaygımız olması sebebiyle çok hızlı bir biçimde yayına hazırlanan bu
eserin her detayı ile özenle ilgilendiler. Eserin görünür olması için yoğun bir
emek sarf edildi. Kısa sürede tükenen ilk baskının ardından vakit kaybetmeden
ikinci baskısı gerçekleştirildi. Burada başta Haydar Barış Aybakır ve editör ekibi
ayrı ve özel bir teşekkürü sonuna kadar hak ediyor. Bu süreçte bizlerin her
türlü sorusunu ve görüşünü ciddiyetle takip ettiler, her eserin eşsiz ve
biricik olması için yoğun bir mesai harcadılar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder