Söyleşen:
Birce Yazıcı
Çalışmanın
temel amacı, bilime, topluma ve askeri/sivil karar vericilere katkı sağlamaktı.
Bu kapsamda kitabımda yaşanmışlıkları dile getirmeye çalıştım. Doğruları ve
yanlışları objektif bir gözle inceleyip aktarmayı hedefledim. Örneğin;
Afganlıların düğünlerinde havaya ateş etmelerinin çatışma şeklinde algılanması
nedeniyle, düğünlerinin uluslararası askeri güçler tarafından kan gölüne
çevrilmesini önemli bir sorun olarak gördüm. Bu tür dramların tekrar
yaşanmaması adına “Kültürel İstihbarat”ın çatışma alanlarında dikkate
alınmasını yüksek bir tonda seslendirmeye çalıştım.
- Kısaca
kendinizden ve kitabınızdan bahseder misiniz?
11 Şubat 1972 yılında, Heredot’un deyimiyle “gökyüzünün
altındaki en güzel yeryüzü” olan, uzun ve sağlıklı bir yaşam şehri Aydın’da
doğdum. Çocukluğum, en güzel anılarım, bu şehirde var oldu. Ortaokulu müteakip
1986 yılında, geleceğimin şekillendiği, hayatımda oldukça önemli bir yeri olan
Maltepe Askeri Lisesi’ne gittim.
1990 yılında bu şanlı yuvadan mezun olarak bir diğer
şanlı yuva Hava Harp Okulu’na başladım. Hava Harp Okulu’ndan 1994 yılında “Endüstri Mühendisi”
olarak mezun olmayı müteakip Hava Kuvvetleri Komutanlığının çeşitli
birimlerinde görev yaptım. 2004 yılında Kabil/Afganistan’da altı aylık süre ile
NATO Uluslararası Güvenlik ve Yardım Kuvveti (ISAF) bünyesinde Sivil-Asker
İşbirliği Koordinatörlüğü görevinde bulundum. Bu görevim esnasında Türkiye’nin
Afganistan’da oluşturduğu İl İmar Ekibi’nin kuruluş çalışmaları içerisinde
aktif olarak yer aldım.
2006-2008 yılları arasında Kara Harp Okulu, Savunma
Bilimleri Enstitüsü, Teknoloji Yönetimi bölümünde yüksek lisans eğitimini
tamamladım. Müteakiben, 2008- 2014 yılları arasında Kara Harp Okulu, Savunma
Bilimleri Enstitüsü, Güvenlik Bilimleri, Uluslararası Güvenlik ve Terörizm
bölümünde doktora eğitimini tamamladım. Afganistan’da icra ettiğim görev
esnasında ulusal ve uluslararası çerçevede eksikliğini tespit ettiğim hususları
akademik bir ortamda dile getirmek amacıyla “NATO Harekâtlarında İstihbaratın
Yeri: Afganistan’da Kültürel İstihbarat” başlıklı doktora tezini yazdım. 2016
yılında profesyonel mesleki yaşamımı tamamlayarak emekli oldum.
2014 yılında yazdığım doktora tezimi 2018 yılında
“Kültürel İstihbarat” adıyla kitaplaştırdık.
- Çalışmanızda
neyi amaçladınız?
Aslında bu kitabın fikir temelleri, kitabımda da
belirttiğim gibi, benim hayatımda çok özel bir yer tutan Afganistan’a görevli olarak
gittiğimde atılmıştı. Uzun yıllar süren iç çatışmalar ve savaşlardan bunalan
Afgan halkına yardım etmek ve bir parça umut aşılamak maksadıyla
görevlendirildiğimde Afganistan ve Afgan halkına ilişkin temel bilgilere
sahiptim. Ancak askeri uçak ile yaklaşık 8 saat süren bir yolculuktan sonra
Kabil Havaalanına ilk adımımı attığımda ve görev yapacağım birliğe intikalimiz
esnasında şahit olduğum manzara, bende bu bilgilerimin eksik olduğu izlenimini
yarattı. Müteakip günlerde görevimi icra
etmeye başladıkça aynı şehir içerisinde birbirlerine yakın ancak bir o kadar da
yabancı insanların varlığını tespit ettim. Çünkü Afgan halkı kendilerine özgü
kıyafetleri, dilleri ve davranışları ile birbirlerinden ayrıştırılmıştı.
Kendilerini “Afgan” yerine “Peştun”, “Tacik”, “Hazara”, “Türkmen”, “Özbek”
olarak tanımlamayı tercih ediyorlardı. Değişik etnik grupların varlığını
bilmekle birlikte özellikle erkeklerin giyim kuşamlarının bu denli ayırt edici
olabileceğini tahmin edememiştim. Bu insanlar Afganistan vatandaşı olmalarına
rağmen aralarındaki iletişim eksikliğinin neden(ler)i neydi? Bu soru, göreve
başladığım ilk günden itibaren aklımın bir köşesinde yer etmişti.
Altı aylık görevimi tamamlayıp ülkemize geri döndükten
sonra Afganistan’a karşı ilgim hiç azalmadı, bilakis arttı. Bu konuyu mutlaka
araştırıp yazmalıydım. Nitekim 2014 yılında tamamladığım doktora eğitiminde
tezimi “NATO Harekâtlarında İstihbaratın
Yeri: Afganistan’da Kültürel İstihbarat” adıyla yazdım.
Yazılan akademik tezler genel olarak pek kimse
tarafından okunmuyor. Maalesef tezler tamamlandıktan sonra kütüphanelerin tozlu
raflarında okunmayı bekliyor. Bu yüzden, yıllar boyunca ezilmiş, horlanmış, ancak
buna rağmen gururlarından hiçbir şey kaybetmemiş Afgan halkının kültürünü
tanıtabilmek, ayrıca muhtemel çatışma alanlarında görev yapacak askerlere bir rehber
olması amacıyla bu tezimi kitaplaştırmak istedim.
- Yazarlığınızı
yönlendiren, eserlerinize yön veren siyasi, sanatsal ya da ahlaki idealleriniz
var mı? Bu anlamda sizi çalışmalarınızda motive eden nedir?
Bu çalışmamdaki en temel motivasyonum Afganistan
görevimde karşılaştıklarımdı. Kurtuluş savaşımızda kendileri yokluk içerisinde
iken bize yardım gönderen Afgan halkını, kollarındaki bilezikleri, ziynet
eşyalarını çıkarıp gönderen Afgan annelerini rahmetle anıyorum. Bu kadirşinas
halk, uluslararası güçlerin ve terör örgütlerinin çıkarları nedeniyle zor
durumda kalmıştı ve hala bu durumdan kurtulabilmiş değiller.
Görevim esnasında içten bir şekilde “karındaşım”
diyerek sarılan Özbeklerin ve Türkmenlerin varlığı, 1950’li yıllarda Kara Harp Okulunda
eğitim gören, aradan geçen yıllara rağmen Türkiye’ye bir kez giden ancak güzel
Türkçemizi birçoğumuzdan çok daha iyi konuşan “Peştun” kökenli emekli Afgan
generalin anıları, Tacik ve Hazara dostlarımızın bize gösterdikleri
yakınlıklar, bir Türk subayı olarak, hem görevim hem de kitap yazım kararımdaki
en temel motivasyonumdu.
Çatışma alanlarındaki tecrübelerin gelecek nesillere
aktarılması önemlidir. Bu tecrübelerin akademik anlamda analizlerle aktarılması
ise barışın yeniden tesis edilmesi için çok daha önemlidir. Yirminci yüzyılın
son döneminden itibaren tüm dünyada askerlerin gerek yurt içinde gerekse yurt
dışındaki tecrübelerini akademik çalışmaların vakaları haline getirmelerini
sıklıkla yaşamaya başladık. Yazmış olduğum bu kitabın bu tür çalışmaların
Türkiye’deki öncüllerinden birini teşkil ettiğini düşünüyorum.
- Eserinizi
vücuda getirirken hassasiyet gösterdiğiniz hususlar nelerdir? Bilhassa dikkat
ettiğiniz neydi?
Bu kitabımla en temel amacım, bilime, topluma ve
askeri/sivil karar vericilere katkı sağlamaktı. Bu kapsamda kitabımda
yaşanmışlıkları dile getirmeye çalıştım. Doğruları ve yanlışları objektif bir
gözle inceleyip aktarmayı hedefledim. Örneğin; Afganlıların düğünlerinde havaya
ateş etmelerinin çatışma şeklinde algılanması nedeniyle, düğünlerinin
uluslararası askeri güçler tarafından kan gölüne çevrilmesini önemli bir sorun
olarak gördüm. Bu tür dramların tekrar yaşanmaması adına “Kültürel
İstihbarat”ın çatışma alanlarında dikkate alınmasını yüksek bir tonda
seslendirmeye çalıştım.
- Eser
verdiğiniz alanda karşılaştığınız sorunlar veya eksiklikler nelerdi? Sizin
çalışmanız bu sorunların çözümünde veya eksikliklerin giderilmesinde katkı
sunabildi mi?
Kitabımın sunuş kısmında, tez danışmanım,
değerli Hocam Prof. Dr. Haldun Yalçınkaya’nın belirttiği şekilde, 2001 yılından
itibaren Afganistan’da uluslararası askeri kuvvetlere mensup çeşitli
milletlerden toplamı yüzbinleri bulan asker görev yapmıştır. Bunlardan çok çok
azı yaşadıklarını akademik bir süzgeçten geçirerek yayımlayabilmiştir. Bu
çerçevede yazmış olduğum bu kitap ile akademik anlamda bir boşluğun
doldurulduğu kanaatindeyim. Afganlıların
kültürlerinin uluslararası askeri kuvvetler tarafından doğru anlaşılmasının
önemine atfen Kültürel İstihbarat boyutunda gerçekleştirdiğim bu akademik
çalışmanın bu kitap ile okuyucularla buluşmasının oldukça önemli olduğunu
düşünüyorum. Ayrıca yine Haldun Yalçınkaya Hocamın ifadesiyle, önemli bir
içeriğe sahip olan bu kitap, Uluslararası İlişkiler, Güvenlik üzerine çalışan
akademisyenler, askerler, diplomatlar ve hatta uluslararası yardım çalışanları
için zorunlu bir okuma olma potansiyeline sahiptir.
Kitapta neden kültürel bilgi yerine
kültürel istihbarat kavramını kullandım? Bunu şu şekilde açıklayabilirim.
Kültüre ilişkin ham bilgi hareket tarzı geliştirme açısından yeterli değildir.
Çünkü özellikle internetin yaygınlaşması ile birlikte bilgi kirliliği oldukça
fazlalaşmış, doğru bilgiye ulaşmak zorlaşmıştır. Bilgi bu ortamda yoğundur
ancak her bilginin doğru ve yeterli olduğu tartışılabilir bir konudur.
Dolayısıyla elde edilen bilginin doğru kabul edilebilmesi için tasnifi,
analizi, değerlendirilmesi ve yorumlanması gerekmektedir. Bu ise ancak
istihbarat ile mümkündür. Bu nedenle özellikle karar vericilerin ham kültürel
bilgi yerine analiz edilmiş bilgilere ihtiyaç duyduğunu, hareket tarzlarını
buna yönelik şekillendirmelerinin uygun olacağını değerlendiriyorum.
Kitabımla ilgili özellikle uluslararası
ilişkiler akademisyenleri ve askeri/sivil karar vericiler tarafından oldukça
güzel geri beslemeler aldım. Hatta konunun önemine binaen kitabımın başka
dillere çevrilmesinin gerekli olduğu yönünde tavsiyelerde bulunuldu. Bu geri
beslemeler ve tavsiyeler, gelecekte planlayacağım çalışmalarımı yönlendirmesi
açısından oldukça önemli.
- Kitabınız
yayımlamadan önceki emek sürecinden bizlere bahseder misiniz?
Bu
kitap, tez ve makaleler haricinde, ilk basılı eserim. Haliyle kitabımı
okuyucuyla buluşturmadan önce oldukça heyecanlıydım. Öncelikle akademik bir
çalışmayı kitap haline getirmem gerekiyordu. Bu süre içerisinde Karakum
Yayınevi ve değerli editörleriyle oldukça ciddi bir redaksiyon süreci yaşadık.
Başarılı bir editöryal çalışmanın neticesinde kitap formatına dönüştürdük ve
okuyucularımızla buluşturduk.
- Yazar
olarak, Karakum Yayınevi ile çalışmaya nasıl karar verdiniz?
Karakum Yayınevinin okuyucuya kazandırdığı
değerli eserler hakkında bilgi sahibi idim. Yayınevi ile tanışmam, değerli
yazar arkadaşım ve meslektaşım Dr. Rıza Güler sayesinde oldu. Kendisinin de
Karakum Yayınevinden “Stratejik İletişim” isimli bir kitabı yayımlanmıştı.
Doktora tezimi kitaplaştırmak istediğimi belirttiğimde doğru adresin Karakum
Yayınevi olduğunu belirtmesi ve beni yönlendirmesi neticesinde Karakum Yayınevi
ile çalışmaya karar verdim.
- Bir
yazar olarak yayınevi seçiminin çalışmanıza ne şekilde katkı sağladığını
düşünüyorsunuz?
Öncelikle yayınevinin sizi yönlendirmesi,
eksikliklerinizi düzeltmesi ve kitabınızı verilen süre içerisinde basıma hazır
hale getirmesi bir yazar için gerçekten çok önemli bir süreç. Belirttiğim bu
süreci, Karakum Yayınevinin değerli editörleri ve çalışanları büyük bir sabır
içerisinde başarılı bir şekilde yönettiler. Kitabın redaksiyon ve basım süreci
gerçekten çok zorlu bir maraton. Yazdığınız eseri defalarca okumanıza rağmen
mutlaka sizin göremediğiniz hatalar oluyor. Bu hataları yayıneviniz tespit edip
sizi yönlendirebiliyorsa basılan eseriniz hatasız bir şekilde okuyucuyla
buluşuyor. Bu kapsamda, başta Haydar Barış Aybakır bey olmak üzere tüm Karakum
Yayınevi çalışanlarına kitabımın basımı sürecindeki sabırları ve yakın ilgileri
nedeniyle teşekkürlerimi sunuyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder