Bize kendinizden kısaca bahseder
misiniz? Kutlu Altay Kocaova kimdir?
Ben
okumayı, yazmayı, araştırmayı, fotoğraf çekmeyi seven bir öğretmenim… Güzel
fotoğraflar çektiğimi, güzel yazılar yazdığımı düşünüyorum. Sevdiğim işi
yapıyor, sevdiğim alanlarda dolaşıyorum. Bu da beni mutlu ediyor. Tabiî olarak
da eşim ve oğlumla yaşadığım mutluluk da eklenince âile babalığımı da eklemem
gerekir.
Edebiyata giriş maceranız nasıl
başladı?
Yazmaya
rüyâlarımı kaleme alarak başladım. Bence rüyâlar çok önemlidir. Yazmadığımız,
unuttuğumuz her rüyâ, bence kaçırdığımız fırsatlar. Çünkü onlar öyle devâsa bir
hazîne ki, her biri yazı için muhteşem ilhâm kaynakları… Onları yazarak
başladım. Sonra zaman zaman bâzılarını değiştirerek birçok öykümün konusunu
oluşturdum. Bunlar elbette çok kısa öykülerdi. Ama bir süre sonra yazarlık
yeteneğimi görmemi sağladı. Hem de geçen zamanla birlikte daha iyi yazmaya başladığımı
anladım.
Kitabınız olan “Bozkırın İsyanı”
kitabının ilk baskısını elinize aldığınızda neler hissettiniz?
Bozkırın
İsyânı, yayınlanmış üçüncü romanım. Ama her kitâbımın baskısı elime ulaştığında
duyduğum mutluluğun haddi hesâbı olamaz. Çünkü her kitâb, ayrı bir yaşamdır.
Ben her kitâb öncesinde, o kitâbın kahramânını zihnimde yaşatırım, onunla
birlikte yaşarım. Özellikle gece yatmadan evvel her gün on ya da on beş dakîka
zihnimi ona ayırırım. Düşünsenize aylar boyunca bir karakteri böyle yaşatıyorsunuz.
Sonra da o karakterin kitâb sâyesinde somutlaştığını, canlandığını
görüyorsunuz. Bence muhteşem bir şey… Hem ortaya eser koymanın güzelliği de
ayrı bir mutluluk.
Okuduğunuzda sizi en çok etkileyen
kitap hangisiydi ve ne şekilde etkilendiniz?
Her
ne kadar bu soru, tek kitâba yönelik olsa da, ben iki kitâb üzerinden yanıt
vermek istiyorum. Biri, Hüseyin Nihal Atsız’ın Ruh Adam romanı; diğeri de
Safiye Erol’un Ciğerdelen romanıdır. Ruh Adam, tarzı açısından Ciğerdelen’den
etkilenmiştir. Zâten kitâbın içinde de Ciğerdelen’e hoş bir selâm vardır.
Dolayısıyla bu da Ciğerdelen’in daha üstte olduğunu gösterir. Her ikisini
okuyan insanın etkilenmemesi imkânsızdır. İkisinde de insanlara, topluma
yönelik güçlü bir öfke hissedersiniz. Ama bu kitâbların gücü bu histe değil, bu
hisse sizin de katılıp, kitâblarla birlikte öfke duymanızı sağlar. Ayrıca her
ikisi de edebî zevk ve estetik anlayışınızı da etkiler. Aşka dâir, insanlara
dâir, topluma dâir düşünürsünüz. Ama her ikisinde de açıktan mesaj verme
kaygısı yoktur. Var olan estetiğin kendisidir. Zâten kitâbların konusunu
okuyucuya geçirip, kitâblara kapılmasını sağlayan da estetiğin ta kendisidir.
Sizi en çok etkileyen kitap kahramanı
kimdir?
Yüzbaşı
Şeref…
Yazmak konusundaki motivasyon
kaynağınız nedir?
Türk
târihi… O kadar fazla karakter, o kadar fazla olay var ki, insan neyi yazsam
diye şaşırıyor. Ama bir târihçi olmamın da etkisiyle yazılmamış ya da çok az
yazılmış olayları bulmam kolay oluyor. Ben de o olayların peşinden gidiyorum.
Hayatınızın bir film olsa müziği ne
olurdu?
Müzikle
çok yakından ilgim yoktur. Ama Alevî türkülerinin, deyişlerinin kendine has o
tınısının olduğu herhangi bir müziği tercih ederdim. Hem Bozkırın İsyânı’nda
Koca Ozan’ın deyişleriyle de bağlantılı olurdu.
En sevdiğiniz ve en çok kullandığınız
cümle nedir?
Bu
konuda doğrusunu söylemek gerekirse, hiç düşünmedim. Ne desem yalan olur. Ama
sanırım “kesinlikle” ve “maâlesef” sözcüklerini çok kullanıyorum.
Fırsatınız olsaydı bütün insanlara
okutacağınız kitap hangisidir?
Ciğerdelen.
Hayatta en heyecanlandığınız an
hangisiydi?
Düğün
günüm diyebilirim. O heyecânın dengi olamaz. Ama onun dışında Aygan
Yayınları’nın sâhibi Hasan Kocabey’in, ilk yayınlanan romanım olan “Bozkırın
Savaşçısı” için “Hocam, senin kitâbı biz basalım” demesi de, beni epeyce
heyecânlandırmıştı. O ân öyle bir teklif beklemiyordum, çünkü.
Türk ve dünya edebiyatından en
beğendiğiniz yazar kimdir?
Türk
edebiyâtından Safiye Erol. Dünyâ edebiyâtından ise Dostoyevski. Safiye Erol’a
özel bir hayranlığım vardır ve bunu her ortamda, her fırsatta dillendirmeyi
severim. Bana göre bir Türk değil de, Alman, Fransız ya da Rus olsaydı,
kendisinin eserlerini dünyâ klasikleri arasında okurduk ve hayâtını ezbere
bilirdik. Ama maâlesef, kendi yurdunda, çok sevdiği milleti tarafından bile
tanınmıyor.
Gerçekleşmesini istediğiniz en büyük
hayaliniz nedir?
Kendim
için çok özel isteğim yok. Ben, âilem mutlu olsun, oğlum hayâlini
gerçekleştiren, şerefli bir Türk olarak yetişsin. Bunu isterim. Benim en büyük
hayâlim ise milletime yöneliktir. Benim her şeyim Türk milletinin bütün
unsurlarıyla birleşmesi düşüncesi üzerine kuruludur. Ben göremeyebilirim, oğlum
göremeyebilir. Ama karınca misâli su taşımak bile benim için çok güzel bir
şeydir. Dolayısıyla sanırım en büyük hayâlim de bu. Düşüncelerimin karıncası
olabilmek.
Mezar taşınıza ne yazılmasını
isterdiniz?
Öldükten
sonra bana ne olduğu ya da olacağıyla ilgilenmiyorum. Dolayısıyla ne
yazıldığını da çok önemsemem ama “Şerefiyle yaşadı ve öldü” yazdıracak bir ömrü
yaşarsam, ne mutlu bana.
Yazmayı amaç edinmiş okuyuculara
yazarlık yolunda ne gibi tavsiyelerde bulunabilirsiniz?
Rüyâlarını
yazmalarını öneririm. Böyle muazzâm bir kaynağı unutmasınlar. Yazsınlar… Böyle
nasıl bir servete sâhib olduklarını görecekler.
Okurlara önerebileceğiz 3 kitap
hangileridir?
Dostoyevski’nin
Suç ve Cezâ, Safiye Erol’un Ciğerdelen, Hüseyin Nihal Atsız’ın Ruh Adam adlı
romanları.
Ayrıca eklemek istediğiniz bir husus
var mı?
Yok…
Bu güzel söyleşi için teşekkür ederim…
Söyleşi: İnce Tezat
*Bu
söyleşi daha önceden www.incetezat.com
adlı sitede yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder