Söyleşen: Binnur Karyağdı
Romanlarınıza yakından
baktığımızda alışılageldik türün dışında kalıyor. Bu farklılığı deneysel olarak
adlandırabilir miyiz ya da sizin deneysel bir amacınız var mıydı?
Hayır, kesinlikle böyle bir kaygıyla hareket edilmiş değil.
Ben daha ziyade anlatacaklarımla ilgiliydim ve beni asıl yönlendiren onları
etkili sayılabilecek bir şekilde anlatma isteğim olmuştur. Weysel Paradoksu
yıllar yılı biriktirdiğim ve notlar olarak kaydettiğim tasarıların üst üste
binmesiyle oluşmuş bir yapıt. Hakkı Özdemir Beyin isabetle işaret ettiği gibi
bir roman olmaktan çok bir anti-roman diyebilirim. Günlüğün, mektubun, şiirin,
hikâyenin iç içe geçtiği… Aşk olmasa, aşkın kara sevda adı verilen biçimi
olmasa ki ben aşkı sadece kara sevda olarak anlamaya yatkınım, çoğu kişinin kendini
keşfi diyebileceğimiz şey gerçekleşmiyor. Kara sevda üzerinden sınanan benliğin
hikâyeleri. Edebiyatın önemli bir kısmı buna ilişkin değil mi? Çoğumuzun
edebiyata giriş kapımız da bundan başkası değil zaten. Bize bir dizeyi
ezberleten koşullar…
Weysel Paradoksu’nda
Veysel’in hikâyesinden yola çıkarak Türkiye’nin modernleşme haritasını ortaya
koyuyorsunuz. Buradaki paradoks nedir?
Türkiye’nin modernleşme haritası mı bilmem, romanın başkişisi
olan Veysel bir sosyoloji öğrencisi olduğu için bu meselelerden istese de
kaçamıyor. Onun daha sahici dertleri var öte yandan, bu tip söylemlerin her ne
kadar memleket hakkında olsalar da yabancılaştırıcı bir etkisinin olduğunu
hissediyor. Bu yüzden teorilerle kendi tecrübelerini sürekli bir biçimde
çarpıştırdığını görüyoruz. Paradoks da buradan yol buluyor belki. Kitabın
başından sonuna etkisi görülen şey budur.
Weysel Paradoksu ile
sosyolojik bir tahlil yapıyorsunuz, fakat okuyucuyu bu tahliller bunaltmıyor,
hatta kimi yerlerde gülümsetiyor. Üsluptaki bu ironi bilinçli mi?
Üsluptaki ironi… Durumun neden olduğu bir şey sanırım. Ya da
durumun ağır ve trajik havasını dağıtmaya dönük bir efekt gibi. Çünkü hikâye
üzücü bir hikâye temelde. İroni adını verdiğimiz olmasa Veysel tam bir zavallı olarak
ortada kalırdı. Kahramanıma, pardon anti kahramanıma bunu yapamazdım. Hele onun
tutumunu bir imkân ve bir yol olarak önermek gibi bir kaygıyla hareket ederken.
Bir savunma kalkanı olarak niteleyebiliriz ironiyi. Bu sadece kitapta değil,
hayatta da böyledir. Sokrates örneğini verebilirim. Sokrates’in metinlerinden onun
meşhur ironisini çıkarın geriye, yüzüyle ve ruhuyla hilkat garibesi olan yalın
ayaklı zavallı bir adam kalır. İroni ilişki ve iletişimdeki eşitlik zarar
gördüğünde kaçınılmaz hale geliyor bir bakıma. Öfkesiyle baş etmeye çalışan
biri var. Konumundan rahatsızlık duyuyor. Bir yumruk atacak durumda değil, bir
kurşun sıkamıyor. İroni düşüyor onun da payına.
Sosyolojik tahlili ikidir söylüyorsunuz, haklısınız da… Öyle
görünüyor çünkü. Veysel’in bir müşkülü var gibi. Veysel yaşadığını, bir kara
sevdaya ait tüm o olumsuzlukları toplumun gözü önünde yaşıyor. Yani kuvvetli
bir skandal algısına sahip. ‘Bütün dünya beni seyrediyor!’ diyor. Bu gerilim
dolayısıyla toplumla çevresiyle içten içe bir tartışma yaşıyor diyebiliriz. Bir
tür benlik savunusu yapıyor aşk bağlamında. Temize çıkmaya kendini aklamaya
çalışıyor.
Eserlerinizde arabesk
bir tavır da göze çarpıyor. Buradan romanlarınızın okuyucu merkezli yazıldığına
kanaat getirebilir miyiz, yoksa arka planda başka bir amaç/kaygı mı söz konusu?
Biraz önce de belirttiğim gibi, kara sevdanın kara sevdaya
ait yaşantıların ifadesi özünde az çok arabesk bir nitelik taşır. Bu, durumun
kaçınılmaz bir sonucudur. Sonra Veysel arabeskin güçlü bir ifade etme biçimi
olduğu sosyo -ekonomik bir çevreden geliyor. Bunun dışında kalması beklenemez.
Kasıtlı değil de doğal bir şey olarak görmek gerekir. Toplumda yaygın bir
karşılığı var. Dile getirilmek istenen kolayca aktarılıyor bu sayede. Yoksa o
da popa tekabül edecek bir gönül ilişkisi yaşamak isterdi belki de. Ne var ki Veysel’in
öncüllerinin zorunlu sonucu arabesk. Yoksulluk ve yoksulluğa bağlı kötü beslenme.
Protein zaafiyetinin doğurduğu sıkıntılı durumlar.
Weysel ne kadar
sosyolojik bir roman ise Pathika bir o kadar felsefi bir roman olmuş. Yanlış
anlamadıysam bunun için arzunun romanı diyebilir miyiz?
Weysel Paradoksu’nda psikolojik öğe çok belirgin aslında.
Veysel’in güçlü tarafı da zayıf yanı da içinde her şeyden biraz olması sanırım.
Veysel sosyal olanla, sosyal realiteyle kara sevda yüzünden burun burun gelmiş
bir adam, Pathika’daki İbrahim ise sosyal olanla arasına aşkı sokarak bir sınır
koyma çabasında hep. Veysel sosyal gerçeklik karşısında bireyin çaresizliğini
temsil ederken Pathika’da topluma burun kıvıran onun gerçekliğine karşı gardını
almış başka bir tip var. Bu yönüyle İbrahim Veysel’in bir antitezi gibi.
Pathika ile Ethika
arasındaki ilişki nedir? Romana gizlenmiş bir Spinoza mı var?
Pathika ismini doğrudan doğruya Etika’dan alıyor. Ahlak
biliminin karşısında bir tutku biliminin olanağını sorguluyor. Kitapta
tutkuları yüzünden başı belaya girmiş, tutkularına tutsak olmuş insanların
hikâyeleri anlatılıyor. Zayıf insanların hikâyeleri. İnsan zayıflığının mı
demeli? İnsan en çok zaaflarıyla insan değil mi?
Spinoza’ya gelince… Hayır,
kitapta Spinoza da yapıtı da daha çok bir değini olarak yer alıyor.
Kitabın temel tartışmalarıyla ilgisi dolayısıyla… Zorunluluk, zorunsuzluk
vesair.
Bundan sonrası için
yeni çalışmalarınız var mı, varsa bunlar hakkında bilgi alabilir miyiz?
Bir araya getirilmeyi bekleyen dağınık haldeki notlarım var
elbette. Bunları toparlamayı başarabilir miyim yoksa bir süre daha dağınık
halde mi kalırlar bilmiyorum. Bu, tamamen bir ruhu hali sorunu. Bazen bırak
dağınık kalsınlar dediğim oluyor ve şu şıra bu yaklaşımım ağır basıyor. Bu
dağınıklığı toparlamanın bir maliyeti oluyor çünkü. Bu türden metinlerin
kotarılması anıların çağrılmasıyla mümkün. Bu otopsi gibi bir şey. Ruh
otopsisi. Yıpratıcı oluyor.
Weysel Paradoksuna yönelik okur iltifatından etkilenmeseydim
Pathika’yı toparlayamazdım. Bu sefer böyle bir beklentiyle hareket etmemem
gerektiği yönünde bir his taşıyorum. Weysel Paradoksunda olduğu gibi yapıt
yazılma koşullarını kendi içinde taşımalı. Onun yazılmak, varlık bulmak için
kendinden kaynaklanan nedenleri olması daha doğru sanki.
Teşekkür ediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder